Atatürk Orman Çiftliği’nin Geleceğini Tartışıyoruz

aocSabrınız için hepinize çok teşekkür ediyorum. Öncelikle üç tane projeksiyon, üç tane farklı bakış açısı birbiri ile çatışıyor. Bu çatışmaların da zemini maalesef mekanda, tarihte ve tüm yaşam alanlarımızda karşılık buluyor. Birincisi, bir üretimin başkentinden tüketimin başkentine geçiş süreci yaşıyoruz. Bunun çalkantıları tüm planlama sürecine, tüm tarihsel, toplumsal ilişkilerimize yansıyor. İkincisi, sosyal bir Ankara’dan sosyal niteliğini yitirmiş bir Ankara’ya daha bireyselleşmiş, bencilleşmiş, kendi dünyasına kapanmış bir Ankara’ya geçiyoruz. Üçüncüsü ise, demokratik bir Ankara perspektifinden anti demokratik bir Ankara perspektifine geçme tehlikesi ile karşı karşıyayız. AOÇ birinci dereceden tarihi ve doğal bir sit alanıdır. Her şeyden önce şunu söylemek gerekiyor ki tarihi ve doğal bir sit alanında, en azından birinci derecede bir sit alanında her şeyden önce planlama yaparken turizm perspektifini arka planda tutmanız gerekmektedir, bu baştan söylenmesi gerekir. Fakat hemen burada bir parantez açıp söyleyelim, Sayın Melih Gökçek yaklaşık dört ay önce Ankara’ya ilişkin projeksiyonlarını açıkladı. Özel hastanelerin yeşerdiği bir Ankara’yı, sosyal Ankara diye tanımladı. Aynı zamanda turizmin başkenti olacak bir Ankara, aynı zamanda da ‘’Disney Land’’larla süslenmiş bir Ankara olarak tanımladı. Bunların tamamı aslında bu yaşadığımız sürece, özgülenebilecek bir çelişki alanıdır. Şimdi bu çelişkilerin tamamı, bir planlama anlayışı üzerine asgari müştereklerde buluşabilir mi? Yani bu meslek odalarının ve değerli bilim insanlarının katkıları ile acaba Melih Gökçek’in katkıları arasında paradigma olarak bir çelişki var mı? Ben paradigma olarak temelde bir çelişki içinde olduğunu düşünmüyorum. Çünkü aslında bir kalkınma perspektifinin içinden konuşuyoruz hâli hazırda, sadece işlev değişiklikleri ile konuşuyoruz. Yani burası bir tarım alanı olarak işlevlendirilebilir ve doğru bir kent-kır çelişkisini aşabilecek bir model olarak öngörülebilir. Fakat bu temel olarak aslında Melih Gökçek’in de sahiplenebileceği bir paradigmadır. Fakat aynı zamanda da rant getiren bir paradigmadır. Bu konularda hiçbir şüpheniz olmasın fakat, “Ben doğruyu bilirim, doğru benim etrafımda örülüdür.” anlayışından vazgeçildiği ve en temelde de hukukun ortak bir payda olarak, burada tartışılması gereken bir nokta olarak kabul edildiği sürece bu paradigmalar ortak bir planlama anlayışında bir araya getirilebilir.

Şimdi her şeyden önce şunu baştan belirtmek gerekiyor; Haziran ayında yapılan kanun değişikliği ile bu planın yapılması mümkün değildir. Şimdi Koruma Kurulu toplantılarına pek çok arkadaşımız gitti, geldi. Uzun uzadıya süreçleri tekrar anlatmayacağım ama eğer biz planlamaya ve bir tahayyül kurmaya, hukuksal prosedürlerin tüketildiği bir süreç olarak bakmaya devam ettiğimiz sürece Ankara’da yaşayan insanlarla dalga geçmekten öteye gidemeyiz. Hukuk aynı zamanda insanların karşılıklı olarak oydaşma ve karar alma süreçlerini ürettiği bir mutabakat alanıdır. Biz bu mutabakat alanını bir prosedüre indirgediğimiz zaman bu oydaşma alanının ortadan kaldırılmasının, yani kılıçların çekilmesinin ön koşulunu hazırlamış oluruz.

Ankara ve Atatürk Orman Çiftliği için olumlu bir adım atılması gerekiyorsa, buradan Büyükşehir Belediye Meclisi’nde kararı onaylayanlara ve Koruma Kurulu’ndaki arkadaşlara şunu hatırlatmak gerekiyor: itiraz dilekçelerimizle ve itiraz dilekçelerimiz dikkate alınmazsa diğer hukuksal süreçlerle karşı karşıya kalacaklar. Bu nedenle kanun iyi ya da kötü, yorum yoluyla iyi hale getirilebilir, en iyi kanunlar en kötü yorumcular elinde mahvolabilir ya da kötü kanunlar iyi uygulayıcıların elinde iyi uygulamalara dönüştürülebilir.

O yüzden de buradaki temel oydaşma zemini üzerinde konuşmak gerekir. İkincisi; Koruma Kurulu, koruma amaçlı imar planını onaylarken koruma amaçlı imar planının emredici hükümlerinin dışında karar verdi. Yani aslında Koruma Kurulu da bir karar üretmedi. Çünkü koruma amaçlı imar planları nedir? İşte Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve ilgili mevzuat gereğince, nazım ve uygulama planları ile bir bütün olan bir plandır. Peki, siz neyi onayladınız? 1/10000 ve 1/25000’lik planları onayladınız ve şerh düştünüz, uygulama planları 6 ay içerisinde bize getirilsin, böyle bir karar üretemezsiniz. Yani Büyükşehir Belediyesi’nin basına erken ilan ettiği ve hukuksal süreçlerden meslek odalarının, demokratik kitle örgütlerinin katılımcı ve uyarı süreçlerinden kaçırıldığı o plan, hukuka da aykırıdır. O yüzden uzun uzadıya burada bir kent perspektifi sunmak istemiyorum, buradaki değerli katılımcıların konuşmalarını pek çoğuna katılıyorum, özellikle, Ankara için Atatürk Orman Çiftliği’nin bir kır-kent modelinin perspektifi ile kurgulandığı sürece Türkiye’nin gelişme politikasına model olabileceğini düşünüyorum. Bu modeli iyi değerlendirmek gerekir, bu modeli değerlendirebilmek içinde her aklın birer oydaşma zeminin bileşeni olduğunu görmek gerekir. Her şeyden önce hukukun, ortak paydaş zeminlerimizden birisi olduğunu ve bu paydaş zeminleri çiğneyerek Ankara’da sosyal, demokratik bir Ankara kurulamayacağının altını çizmek gerekir. Evet, biz Atatürk Orman Çiftliği içinde, Ankara içinde sosyal, demokratik bir Ankara ve AOÇ istiyoruz. Teşekkür ederim.

Yoruma kapatılmıştır.